สตีฟแฮร์ริงตัน สองเพศ

“Hıh.” Harrington’ın gözleri Eddie’nin yüzüne, sonra da kavuşturduğu ellerine defalarca gidip geliyor. “Yani… ben… ama öyle değil, anlıyor musun? Çünkü ben… ve sadece… istiyordum…” “Harrington,” diye araya girdi Eddie, kaşlarını çatarak. “Zamanımı harcama. Çabuk söyle.” Harrington ona gözlerini kısarak baktı. “Tamam, tamam.” Bir an durakladı, dudaklarını ısırdı, sonra da dedi ki: “Eşcinsel misin?” Eddie’nin kanı dondu. Beyni kilitlendi. “Hıı… anlamadığımı sanıyorum.” Harrington hayal kırıklığıyla başını arkaya attı, gökyüzüne fısıltıyla küfür etti. Hareket saçlarını karıştırdı, teller kulaklarını çerçeveledi, yukarı bakarken. Eddie’ye tekrar baktığında, çok yavaş bir şekilde şöyle dedi: “Umarım eşcinselsin Munson, böylece sana oral seks yapabilir ve bunun konusunda iyi olduğumu kendime kanıtlayabilirim.” —— Ya da; basketbol takımı oy birliğiyle Steve’in oral sekste en kötüsü olacağına karar verdi. Steve bunu, yardım edebileceğini düşündüğü tek adamla - Eddie Munson - doğrulamak istiyor.

“Eddie?” Steve’in sesi kendi kulağına bile uykusuz ve yorgun geliyor. “Ne var dostum? Gece yarısı gibi.” “Biliyorum, biliyorum, özür dilerim, sadece—“ Eddie nefes alıyor. “David bana evlenme teklif etti.” Steve’in dünyası başından aşağı yıkılıyor. “Öyle mi.” “Ne dediğimi sormayacak mısın?” Steve yumuşak bir sesle soruyor, “Ne dedin?” “Evet dedim.” (Ya da Steve ve Eddie yirmilerinde birlikte ve ayrı şekilde yol alıyorlar. Sonunda bir şeylerin değişmesi gerekiyor.)

Eddie uzanıp Steve'in çenesinden tutarak onu çevirdi. Steve'in yüzündeki lekeyi silmeye odaklanarak gözlerini kıstı. Steve daha sonra ona yaklaştı. Öyle ki, gözleri kapanıp, nefesi Eddie'nin dudaklarında titredi önce— onu öptü. Steve onu öpüyordu. Eddie nefes nefese kaldı, eli Steve'in yüzünden düştü. Steve geri çekildi. “Eee.” Steve'in gözleri fal taşı gibi açılmış, ağzı aralıktı. “Sen—?” “Ben—?” diye sordu Eddie şaşkınlıkla. “O—?” Steve ağzını açıp kapadı. Sonunda çok hızlı göz kırpmakta karar kıldı. “Az önce seni öptüm.”

“Alt bilincinizin bir tezahürü mü sünüz?” diye soruyor Eddie, kurda doğru tereddütlü bir şekilde yaklaşırken. Biraz sallanarak, sahne fısıltısıyla, “Ne anlatmaya çalışıyorsun?” diyor. Aldığı hapların güçlü olduğunu biliyordu ama, hani - ‘dev bir köpeği halüsinasyon görme’ kadar güçlü olduklarını düşünmemişti. (Ya da, Steve’in kurda dönüşüp Eddie Munson’la arkadaş olduğu hikaye.)

“Evet, ama tamamen tahmin edilebilir birisin. Yani, zengin, sporda başarılı ve sosyal merdiveni tırmanmak senin için hiçbir şey değil. Kesinlikle “inek” şeylerini sevmezsin. Harrington, bir … olacağına mahkumsun. Munson Doktrini asla yalan söylemez.” Konuşurken Eddie, Steve’in kaşlarının daha da çatıldığını ve gözlerinin kararırken başını çevirip titreyen bir nefesle sigarayı çektiğini görüyor. Hala titreyerek dumanı dışarı bırakıyor ve kendini toparlamaya çalışıyor gibi görünüyor. Eddie, bir yumruk, tekme veya şiddet içeren bir şey için hazırlık yapmaya başlıyor, Steve ise “O zaman sen de aynı şeysin,” diyor. “Ne?” Steve bir nefes daha alıyor, omuzları gevşiyor ve Eddie’ye bakıyor. “Sen de aynı durumdasın Munson. Düşünmek istediğin kadar, sen de tahmin edilebilir birisin. Yani, kendini dışlanmış hisseden ve bu rolü benimseyen, daha önce hiç konuşmadığı biri hakkında asla yanılıyor olabileceğini düşünmeyen biri. Sen de bir … olmaya mahkumsun gibi görünüyor.” Uzun zamandır ilk kez Eddie, sessiz kalıyor.

“Robs, penisinin ne kadar büyük olduğunun hiç önemi yok, adamın fötr şapkası var.” Ya da: Steve o kadar çok konuşuyor ki, Eddie'nin düz olmadığını öğrenmesinin bu kadar uzun sürmesi şaşırtıcı.