จอน สโนว์/ซานซ่าสตาร์ค

Sansa's gözünden bir yaş aktı. Her şeyin içinden geçmiş, hepsi gerçek olmuştu. Ailesi ölmüştü. O da ölmüştü. Gece Kralı kazanmış ve yaşayanları kendi acımasız isteklerine göre çalmıştı. Sansa, ölü ordusunun Winterfell'e doğru ilerlediğini apaçık görmüştü. Sansa çığlıkları duymuş, taşların kana bulanmış olduğunu görmüştü. Sansa babasının başının bir kazığa takılı olduğunu, annesi ve ölmüş kardeşleri için döktüğü gözyaşlarını hatırlıyordu. Ne tür tanrılar ona bu tür bir kabusu armağan edebilirdi? “Eğer gerçekten ölü olsalardı, aramızda seni ben mi karşılayacaktım?” diye fısıldadı Lyanna. Sansa bunun üzerine gözlerini kocaman açtı. Geriye, huş ağacına baktı ve rüzgarda yumuşak bir ninni yankılandı.

Grijoy İsyanı sırasında Sansa Stark, kutsal ormanda kaybolur. Acının vahşi dokunuşuyla Jon Snow bir Stark olur. Yıllar sonra Alyane Stone, babasının boğucu kurallarının boyunduruğu altında yaşar. Babası ona şehvetle bakmaya başladığında ancak o zaman artık dayanamayacağını fark eder ve babasının diğerlerinden daha çok nefret ettiği tek topraklara kaçar. Alyane, saçları zifti andıran bir karalıkla ve kalbi korkuyla kuzeye gider. Ayaklarının altındaki Vahşiler sevinir. Alyane, bir Ana Kurt ve yavrularıyla vahşi bir şekilde koşar ve onu neredeyse yok eden her şeyden özgürce kaçar. Jon Stark, ormanda, siyah saçlı ve parlak mavi gözlü, kurtlarla koşan ve tüylerden yapılmış bir pelerin giyen vahşi bir kıza aşık olur.